23 Aralık 2013 Pazartesi

Serzeniş

Gecenin yaprakları düşer, ayıpları örtmeye
Adem ile Havva’dan kalma atmosferiyle
Manavcı Rüstem’e mi soruyorsun yasak elmayı
Bütün meyveler senin fikirlerinde
Adımlarında, hedeflerinde.

Kim bağırabiliyor, özgürce gündüzleri
Güneş olgunlaştırıyor, zihniyetlerin fikrini
Karanlık dilini çözer, yeni aydınlıkların ilmini.
Sen merak etme çocuk!
Manavda satılmayan meyvelerin bu direniş
Gündüzleri fidan olur, geceleri serzeniş!

9 Aralık 2013 Pazartesi

Lokomotiften İniyor Şeytanlar

Siren sesleri dalgalanıyor gökyüzünde
Lokomotifler kalkıyor ruhunun sağanağından
Duysanıza ey ahali!
Köpekler koşturuyor arkasından.

Gerçek olamayacak kadar güzeldi, bıraktığında sonbahar
Kışı getirmeye gelmiş bu şeytan
Bu kömür kokusu, bu kaldırımlar
Yanlış giden bir şeyler var.

Şehrin ışıkları sönüyor erkenden
Bulutlar hep ayakaltı
Sadece su birikintisinden seyredebiliyor insanlar
Gökyüzünden korkmak da nereden çıktı
Bu şeytan, ah bu şeytan!

En huzurlu yer evleriyken
Ne arıyor insanlar sokaklarda.
Hangi vitrinde bulacaklar istedikleri hayatı.
Aramakla geçiyor zamanları.

Mezarlığa bakıyorum istemsizce, geçerken sağından
Aşındırıyor bakışlarım, mezarları ve kaldırımları
Hala anlamadılar mı?
Lokomotiflerinden inmeye başladı şeytanlar
Elinizden tutuyorlar, kalbinizde geziyorlar
Kışı getirdiler kışı!

Şeytan, ah bu şeytan!

21 Ekim 2013 Pazartesi

LÜTFET


Üzerine yıkıldı yıkılacak gökyüzü
Kabanına gömmüşsün ruhunu, titriyorsun
Mahcup ellerin üşümüş, şemsiyeyi zor tutuyor
Nağmeli şarkılar mırıldanıyorsun
Lütfetsen keşke ses tonunu

Tam karşındaki kaldırımda yürüyorum bunları düşünürken
Ara ara yağmur birikintisine sıçrayıp pis bakışlara maruz kalıyorum
Gözlemliyorum sevgilim, gözlem her şeydir.

Şimdi bindiğin otobüsün arkasından el sallıyor birisi
Belki oda sevmiştir seni, oracıkta, benim gibi.
Ama sana sevgilim diyecek kadar delirmemiştir, eminim
O bana has bir delilik, yemin ederim.

Düşüncelerimin sonuna geliyorum sevgilim
Seni tanımak güzeldi
Ama söz ver, bir gün lütfedeceksin sesini.

5 Ekim 2013 Cumartesi

Çocukça


Çocukların hiç zamanı olmaz.
Kollarına saat takmayın, bakmazlar.
Bir duvara çarpınca camı kırılır,
sadece o an dikkatlerini çeker zaman.

–Eyvah, annem çok kızacak!
Aslında ben kızmalıyım ona.
Rahat bıraksa ya beni,
bir de zamanı takmış peşime,
balkondan yeterince bağırmıyormuş gibi.

3 Ekim 2013 Perşembe

Lanetli Topraklar



Bu topraklar seni heyecanlandırmasın
Gelip geçer hayalleri insanların
Yerden kalkan şu toz gibi
Onu havalandıran rüzgar gibi
Geçersin bu topraklardan.

Bir de geçemeyenler var, yazık
Umutlu, kör, sağır
Yaşadıkları bile şüpheli
Kimi kandırıyorlar be üstat.
Bir filin ağacın gölgesine sığınması gibi
Ne bekliyorlar hayattan.

Sonbahardan bahsediyorlar ya çatınca mevsim
İçlerindeki kışa bahane hep çölleri
Yakasını bıraksalar bi yağan yağmurun
Islanmazlar belki

Dünyanın penceresinin perdesi bu topraklar
Sen de geç güzel kardeşim.

Üstat! Bekle ben de geliyorum
Beyaz karedeki fili yemeye çalışan ahmak bir siyah fili izliyordum
Ne acı.


Neyse, geçelim artık bu topraklardan.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Kaygı Cumhuriyeti



Hissediyor olmalısın nefesimi
nefret ve kadehten oluşturdum parçalarımı
düşlerimde dövemedigim insanları öldürdüm
sevemediğim insanları sevdim
tanımadıklarımın arkadaşları oldum.
Hissediyor olmalısın,
bir gün senin için de geleceğimi.
Gerçekten yüz yüze geleceğiz ve
sevişecek nefretimiz,
ölümden bir çocuğumuz olacak
adını muhtemelen kırmızı koyarız
kendi kanımızla boyarız evini
ve kendi ürettiğimiz şarapla boğarız onu.

Bi agresiflik var üzerimde
şiddetli düşünüyorum, ürpermelisin.
Hep gelecekten bahsediyorum,
günümü bokluyormuşum aslında
yeni fark ettim.
Hayallerimden bir darbe daha aldım şimdi
körkütük onu sevmemi istiyor.
Bu kendimden vazgeçmektir,
o kadar cömert değilim dünyaya.
Önce kaygısız olmam lazım,
en büyük düşmanım kaygı.
O beni boğar, susatır hep bir şeylere
hep hayal kurdurur,
sonra kendi hayallerimin celladı yapar beni.
Ne kadar aciz olduğumu hatırlatır sonra Tanrı.
Ben gidiyorum dostlar
dünya yaşanılacak bir yer değil.
En azından,
kaygının varlığı son bulana kadar.

16 Nisan 2013 Salı

Tükendi tükenecek.



Noktalama işaretleri çağırıyor seni.
Üzerlerindeki yükü alman icap ediyor.
Tam da şu anda, şu masanın üzerinde,
tozlanmış kalemlerin, klavyene pis bakışlar atıyor.

-Bu nasıl bir imparatorluk, hayret !
diye söyleniyor en yaşlısı.

Kurşun kalemler nerde kaldı,
hangi savaşı kaybettiler.
Bizi tozdan kalelere hapseden,
bu 3.dünya savaşını kim başlattı.

16 Mart 2013 Cumartesi

Açlık



Satırlarımı okuyorsun, cümlelerimi
Aslında onlar benim evim, uzun binalarım
Bazen de gecekondularım, kaçak mimarim.
Yazıyorum işte, ben mutluyken yazmam
Deprem olur mutluluğum, satırlarım ayakta duramaz
Satırlar demişken
Özgürlüğüm ne satırlar altında kaldı bilmiyorsun
Kural buymuş. İşte cennet, işte cehennem huu.
Düşe yazdı kalemim şimdi
“cehennem” ne korkunç hayal gücü
Şeytanın kırmızı cenneti, ateş krallığı
Doyumsuz açlığı.
Boş versene.
Ben yaşadıktan sonra,
kendi cehennemimi bulurum. 
Bir hayal gücü kadar uzağım ona.